Özellikle son yıllarda korku türünün alt janrlarından bir tanesi olan “body-horror” adına pek çok başarılı yapımı peş peşe izleme fırsatı bulduk. Bunun son örneği de her ne kadar festivallerden övgüler eşliğinde ayrılsa da seyirci kanadında pek karşılık bulamayan Jeffrey A. Brown’ın yönettiği “The Beach House”. Çevrimiçi platform Shudder’da seyirci ile buluşan The Beach House çok derinlikli olmasa da hissettirdiği Lovecraftian dokusu ile ilgi çekiyor. Film Emily ve Randall adındaki genç çiftin tatil için Randall’ın babasının yazlık evine gitmeleri ile gelişen sıra dışı olayları anlatıyor. İki genç sevgili geldikleri evin boş olmadığını ve babasının arkadaşları yaşlı bir çiftin evde olduklarını öğrenmeleri ve akabinde beraber tatil yapmaya karar vermeleri ile boyut kazanıyor. Başta her şey yolundaymış gibi gözükse de yaşlı çiftlerden birinin kaybolması diğerinin ise aniden hastalanması ile tuhaf bir durum yaşanıyor. Bunların üzerine sahilde garip bir varlık Emily’nin ayağına bulaşıp yayılmaya başlıyor. Randall ise evdeki yaşlı kadından hastalık kapınca işler çığırından çıkıyor. İşin kötü yanı tüm dünyada bu tip bir salgının yaşanmaya başlaması ve genç çiftin bu durumdan kurtulmak için ne yapacaklarını bilememesi.
Farklı yaşamsal formların insanların vücutlarını ele geçirerek varlıklarını sürdürmek istemesi ile bir istila başlatması korku ve bilim kurgu sinemasında yıllardır işlenen bir konu. Geçtiğimiz sene gotik edebiyatın babası H.P. Lovecraft’ın ünlü eserinden uyarlanmış olan ve başrolünde Nicolas Cage’i izlediğimiz The Color Out Of Space bizlere dünya dışı varlıkların vücutları ele geçirerek, insanların dokularını bozarak asimile etmesini gözler önüne sermişti. Benzer bir durum da The Beach House için geçerli diyebiliriz. Filmin tatmin etmeyen yönlerinden bir tanesi muhtemelen bu farklı yaşamsal formun nasıl ortaya çıktığına dair olabilir. Yönetmen burada gizemi korumayı tercih etmiş. Bununla beraber karakter gelişimlerine dair de pek fazla done verilmiyor. Olaylar ilk yarı yavaş seyretse de ikinci yarı tamamen hızlı bir şekilde akıyor ve soruları cevaplamaktan ziyade hayatta kalma savaşını sunuyor.
Sinemada daha çok işin teknik mutfağında hizmet vermiş olan yönetmen Jeffrey A. Brown’ın ilk uzun metraj denemesi olan The Beach House’un senaryosu da kendisine ait. Yabancı tehdidini vücudu ele geçirme konsepti üzerinden aktaran Brown ilk yönetmenlik denemesinde en azından alt tür adına iyi bir iş çıkarıyor. Adeta bizlere 90’lar dönemi bilim-kurgu, korku türünden bir örnek sunan Brown’ın body-horror adına yaptığı bu ilk atak genel seyirci tarafından pek rağbet görmese de eleştirmen tarafından oldukça iyi bir not alıyor. Genel seyircinin ise filmin içine girmede neden zorluk çektiğini ise anlamak güç değil.
Başta da söylediğimiz gibi filmde hikâyenin de karakterlerin de altı çok iyi doldurulamıyor. Ancak yönetmen Brown’ın bunu bilinçli bir şekilde yaptığını düşündüğümden ve soruların cevaplarını aramak yerine olayların akışına dikkat kesildiğimden beni gayet tatmin ettiğini söyleyebilirim. Oyuncu kadrosunda ise korku/gerilim türüne hiç yabancı olmayan Liana Liberato ve Noah Le Gros’u görüyoruz. Üstlerine düşen görevi layığı ile yerine getiren genç oyunculardan Liana Liberato’yu Clive Owen’lı 2010 yapımı Trust, son dönem televizyon korku dizisi Light as a Feather’dan ya da 2013 yapımı yine bir korku filmi olan Haunt’dan hatırlayabilirsiniz.
Toparlamak gerekirse The Beach House adeta H.P. Lovecraft’ın minik bir öyküsünden uyarlanmış hissi veriyor ve en azından Lovecraft öykülerini severlere benzer bir deneyim yaşatıyor ya da diğer bir söylemle body-horror janrına ilgi duyanları eli boş çevirmiyor.
KÜNYE / IMDB: 5,4
Yönetmen ve Senarist: Jeffrey A. Brown
Oyuncular: Liana Liberato (Emily), Noah Le Gros (Randall), Jake Weber (Mitch), Maryann Nagel (Jane)
Müzik: Roly Porter
Görüntü Yönetmeni: Owen Levelle
Kurgu: Aaron Crozier
Ülke: ABD